Söylediğim şarkıları benimle birlikte bütün dünyanın söyleyeceğine,
Sonsuz aşkın varlığına,
Kaş'ta tepede uyuyan devle Meis'teki hamile kadının bir gün kavuşacağına,
Akyaka'nın büyülü olduğuna,
70'li yaşlarımızda kız kıza çay partisi yapıp,
Eskiden olduğu gibi adamlardan,çocuklarımızdan,en sevdiğimiz filmlerden konuşurken,
Arka fonda Birsen Tezer'in bize eşlik edeceğine,
80 yaşıma geldiğimde yanımda aynı heyecanla elini tutup yürüyeceğim bir adam olacağına,
Üzgün olan her insanı mutlu edebileceğime,
Her derde deva olabileceğime,
Atatürk'ün aslında ölmediğine,
Bütün dünyanın barış içinde ve özgürce yaşayacağına hala inanıyorum.
Yok yok 15'ten de küçüğüm, bence 5 filan :)
Bebekliğimden bugüne kadar hayatıma değip geçmiş,değip geçememiş,
İz bırakmış herkese teşekkürü borç bilirim,
Günler aktıkça,takvim sayfaları değiştikçe,
Her birinden her gün yeni şeyler öğreniyorum.
Hala...
Çeşitli isimleri olan bi sürü insan tanıdım,
Bugün anlıyorum ki hepimiz aynıyız,aynayız birbirimize aslında.
Dönüp baktığımda kimse bana ihanet etmedi,kötülük yapmadı,
Ben de kimsenin canını yakmadım.
Hepimiz kendi süreçlerimizi yaşadık,
Herşey olması gerektiği gibi oldu ve öğretileri kaldı.
İşte onlardan bir kısmını içine biraz masal katarak anlatmak istiyorum ;
Öncelikle,
Her anne melektir ve benim gerçekten bir meleğim hep var otuz küsür yıldır yanıbaşımda olan.
İçimdeki güzel duyguları doğduğumdaki gibi tertemiz tutmamı sağlayan,
Aşkın ne denli güçlü bişey olduğunu,
Bir insanı olduğu gibi sevebilmenin yüceliğini,
Yılmadan bıkmadan sevdiğin için bazen sadece durarak savaşman gerektiğini bana öğreten,
Sadece benim değil ağlayan bütün çocukların kalbine dokunan,
Tostun tadını bilmeyen yüzlerce çocuğa onu tattıran,
Kaybolmuş olanların yollarını bulmasını sağlayan,
Kötü şeyler yaptıklarında yapmamaları gerektiğini defalarca teker teker kendi çocuğuna anlatır gibi anlatan annem...
Hulktan daha güçlü bir babam var,
Suyun altında bile nefes alabilen,balıklarla konuşabilen,
Kocaman kocaman metalleri kıvırıp büküp onlara şekiller verdiği için elleri mis gibi buram buram metal kokan,
Kaşıklardan çatallardan adamlar yapıp ellerine enstrümanlar yerleştiren,
Çocukluğumdan beri ninni gibi çaldığı gitarıyla bana şarkılar söylemeyi öğreten,
Kelimelerin gücünün sakinlikte saklı olduğunu her fırsatta bana ispat eden, Hataların insanlara mahsus olduğunu ve herşeyin değişebileceğini gösteren beni mucizelere inandıran babam...
Yılları birlikte devirdiğimiz,
Bana hem cinsleriyle ilgili çok gizli bilgiler verip beni uyaran,
Güneşle ay bile aynı anda gökyüzünde yerlerini alabiliyor da biz neyi paylaşamıyoruz?
Yağmur bile güneşe dahil olduğunda rengarenk ışıklar saçıyor ucu bucağı olmayan bir yol boyunca,
Biz neden gökkuşağı olamıyoruz?
Neden aynıyken hayallerimiz farklıymış gibi yaşıyoruz?
Ortak dilimiz varken neden anlayamıyoruz,anlatamıyoruz,anlaşamıyoruz? Ait olmadığımız hayatlar yaşayıp,
Olmak istemediğimiz yerlerde neden kayboluyoruz?
Kim öğretti ayrılıkları,ayrılaşmayı bize?
Caniliği,nefreti,kini kim koydu içimize? Ne ara yabancı olduk? Bu kıymet bilmez fütursuz benliklerimiz hangi kabustan kalma? En kolayını mı seçiyoruz hakkaten?
Yaşamaksa bunun adı,sözde 'yaşamanın' kolay yolu bu mu? Duyarsızlaşmak mı? Bizi sınıflandıran,önce özümüzden,en büyük yaşam kaynağımız olan sevgiden koparan,
Kollarımızı daha da göğsümüze bağlatan,
Adımlarımızı daraltan,
Nefesimizi ağırlaştıran,
içimizdeki çocuğu öldüren, Ama tabiri caizse bizi hayatta tutan kolay yol bu mu?
Sevgisizliğe giden yol?
Neden birbirimizi öldürüyoruz kendimizden başlayarak farkında olmadan? Yaşamayı denemeyişimiz korkaklığımızdan! Düşünün, Biz neden aynı gökyüzündeki iki bulut olamıyoruz!